Diabet ve Retina Hastalıkları Nelerdir?
Retina gözün iç arka bölümünü kaplayan ve görme dediğimiz aktiviteden en fazla sorumlu olan kısımdır. Gözün optik kısımlarından odaklanan görüntünün, bir tür elektrik enerjisine çevrilerek görme siniri vasıtasıyla beyne iletilmesini sağlar. Sonuçta beyinde görüntü oluşur.
Retina tabakasının orta kısmını oluşturan makula bölgesi renkli ve keskin görmeyi sağlar. Bu bölge hastalıkları ciddi görme azlığına neden olmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde 65 yaş üzeri popülasyonda en sık görülen görme kaybı nedenidir. Makula bölgesinin bozulmasıyla oluşur. Oluşum mekanizması tam olarak bilinmemekle birlikte en önemli risk faktörlerinin ileri yaş, sigara kullanımı, güneş ışığı, yüksek tansiyon ve kolesterol olduğu öne sürülmektedir. Hastalığın yaş ve kuru tip olmak üzere iki şekli vardır. Kuru tip %90 sıklıkla görülmekte olup daha yavaş ve iyi seyirlidir.
Yaş tip ise sinir tabakasının altında anormal damarlanma oluşumu ile meydana gelir ve ciddi görme kaybına neden olur. Oluşan kanamalar çarpık görme ve ani görme kaybı yaratabilir. FFA (Fundus Fleuresein Anjiografi) ve ICG (İndosiyanin Yeşili Anjiografi) yapılarak tanı ve hastalığın aşaması hakkında bilgi edinilir. Takiben laser yada fotodinamik tedavi uygulanabilir. Göz içerisine yapılan avastin ve steroid enjeksiyonu seyrini değiştirebilir.
Şeker hastalığı vücuttaki hemen tüm organlarda bazı değişikliklere neden olur. Göz şeker hastalığının en sık etkilediği organlardan biridir. Diğer organların aksine şeker hastalığının gözde neden olduğu değişiklikler an be an izlenebilir. Şeker hastalığı en sıklıkla retina tabakasının beslenmesini sağlayan damarlarda tıkanıklık, yeryer sızıntı ve yeni damar oluşumlarına neden olarak pek çok problem gelişimine neden olur. Bu klinik tabloda diabetik retinopati olarak adlandırılır.
Diabete bağlı göz problemleri bugün gelişmiş toplumlarda görme kayıplarının en sık nedenleri arasındadır. Genellikle iki göz aynı anda etkilenir.Hastalığın başlangıcında hastanın hiç şikayeti olmayabilir, çok hızlı bir şekilde ortaya çıkabildiği gibi yıllarca bulgu vermeyebilir.
Erken dönemde görmede bir azalmaya neden olmaksızın hafif retina içi kanamalar ve sızıntılar şeklinde başlar. Zamanla daha ciddi kanamalar, sert eksudalar, görme merkezinde sıvı toplanması ve yeni damar oluşumları ortaya çıkabilir. Görmede yavaş yavaş bir azalma yanında bazen ani görme kaybına neden olan ciddi göz içi kanamaları görülebilir.
Hafif veya ağır, muayene edilen diabetli bir hastada retinopatinin görülme oranı %40-45 civarındadır.Bu oran hastalığın süresi ile artış gösterebilir. Erken safhada yakalanan hastaların tedavileri mümkündür.
Bu sebeple şeker hastalığı olan kişilerin; hiç bir şikayeti olmasa bile yılda 1 kez retinanın detaylı bir şekilde değerlendirildiği bir göz muayenesinden geçmesi gerekir.
Buluğ çağı,gebelik,katarakt ameliyatı,insüline yeni geçiş gibi dönemlerde muayene sıklaştırılmalıdır. Diyabetin sıkı kontrolü, gerektiğinde insüline geçiş, kan lipid ve kolesterolünün ve diğer dahili problemlerin kontrol altına alınması,sigarayı bırakmak hastalığın ilerlemesini yavaşlatır,ancak durdurmaz.Bu sebeple kan şeker düzeyleri çok iyi kontrol edilse bile,retina muayeneleri ihmal edilmemelidir. Gerektiğinde FFA ile yeni damar oluşumu ve sızıntı alanları belirlendikten sonra gerekli işlemler yapılmalıdır.Diabetik retinopati tedavisi büyük ölçüde komplikasyonlar için yapılan tedavidir.Erken evre olgulara takip ve genel durum kontrolü dışında tedavi önerilmez.
İlerlemiş diabetik retinopati hastalarında; görme merkezinde ödem olan olgularda sızdırma alanlarını ve kanamaya meyilli yeni damar oluşum alanlarını kapamak için argon laser önerilir. Özellikle yoğun ödem olan hastalarda göz içerisine yapılan steroid ve yeni damar oluşumunu engelleyen ilaç enjeksiyonları oldukça iyi sonuç vermektedir. Ancak hem laser hemde ilaç enjeksiyonları tekrar uygulama gerektirebilmektedir. Usulüne uygun ve doğru zamanlanmış yukarıda bahsedilen tedaviler ve hastanın dahili problemlerinin kontrole alınması ile, diabetik retinopati sebebi ile gelişen körlük oranları %5 e düşmüştür. Diyabetik retinopati ilerleyici bir klinik tablodur ve tedavi çoğunlukla kliniği durdurmak için yapılır. İlerlemiş ve göz içersine kanama olan ve uzun süredir çekilmeyen olgularda vitrektomi ile göz içersindeki kanamanın alınması gerekebilir. Tüm bu çalışmaların amacı, görmeyi daha iyi hale getirmektir.
Retina dekolmanı',retinanın en dış katı olan retina pigment epiteli (RPE) ile fotoreseptör (ışığa hassas) katları arasında sıvı birikerek, nörosensoryel retinanın yani sinir-duyu katmanının RPE den ayrılmasıdır. Dekole (ayrılmış) retina bölgesinde görme fonksiyonunun kaybı, tam görme kaybına kadar ilerleyebilir.
Retina dekolmanı gelişen hastalar başlangışta ışık çakmaları, oval-yuvarlak şekiller ve örümcek ağı şeklinde görüntüler görme, siyah veya kırmızı renkte yağan noktalar ve nihayet dekole yani ayrılmış retina bölgesine uyan görme alanı kaybı tarif ederler. Retina dekolmanı sinir tabakasında beslenmede bozulma ve sonucunda olan geri dönüşümsüz hasrlanma nedeniyle acil cerrahi müdahele gerektirir. Hasta ne kadar erken tedavi edilirse görsel sonuç o kadar iyi olur.
Ailevi kalıtsal bir hastalıktır. Sinir tabakasının pigment dokularının bozulması sonucunda oluşur ancak tüm dokuları etkilemiştir. Hastalığın ağırlığı farklılıklar gösterebilir. Bu nedenle körlük ile kısmi görme azlığı arasında farklı formlarda görülebilir. En sık bilinen semptomu gece körlüğüdür. Yaş ile ağırlığı artmaktadır. Bilinen bir tedavisi günümüzde bulunmamaktadır.